Önce DinimiZ
  NİÇİN YARATILDIK?
 




İnsan niçin yaratıldı?

Sual: İnsan niçin yaratıldı, vazifesi nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak keyf sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.

Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin ALLAHü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibadet yapmalı, tam teslim olarak emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. ALLAHü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya candan sarılmamız gerekir. (73. Mektub)

ALLAHü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Bütün insanlar, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği gibi kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olamaz. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur.

Bütün insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey söylemeye hakkı olabilirdi? Çünkü, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne tecavüz olsun ve zulüm denilebilsin. Halbuki, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler, hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız, karışmamız, hakikatte zulümdür. ALLAHü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve bazı faydalara yol açması için, bunları bize mülk kılmış ise de, hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim bunları, asıl sahibinin mubah ettiği, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (266. mektub)

[Bugün bile, ALLAHü teâlâyı inkâr eden, İslamiyet’i beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen cemiyetlerin, ALLAHü teâlânın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]

“Sizi boş yere mi yarattık?”
Sual: Bir arkadaş “ Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için ALLAH’a inanıyorum, ama dinlere, Peygamberlere, ahirete inanmıyorum” diyor. Buna ahiretin varlığını nasıl inandırabilirim?
CEVAP
Arkadaş sözünde samimi değildir. Çünkü Nasreddin Hocanın, doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun dediği gibi, “Ben öğrenciyim ama, öğretmene, derse, imtihana inanmam denir mi? Ben kanuna inanırım ama, savcıya, mahkemeye inanmam denir mi?

İstisnalar hariç, bütün fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlar, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, çok intizamlı yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlar.

Bir insan bir alet, bir makine yapınca bunun nasıl ve nerelerde kullanılacağına dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Yine de anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı ALLAH da, insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet meali:
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]

Başıboş yaratılmayan insanın, ne yapması gerektiğini Peygamberleri vasıtası ile, kitaplar göndererek bildirmiştir. Son Peygamber olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur’an-ı kerimdir. Kur’an-ı kerim çok veciz olduğu için, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır.

Hadis-i şerifler de, diğer insanların sözlerine göre veciz olduğu için, bizlerin kolayca anlayabilmesi için âlimler bunları açıklamıştır. Bu, doktor ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına-tok karnına, sabah akşam birer tane, suyla iç, sütle içme gibi tarifine benzetilebilir. Kur’an-ı kerimde insanın niçin yaratıldığı bildirilmiştir:
(Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.) [Zariyat 56]

ALLAHü teâlâ, “Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektir” buyurmuştur. İbadetlerin faydası ALLAHü teâlâya değil, herkesin kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın ALLAH’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Akıllı kimse, ALLAH’a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır.) [İ.Muhber]

Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur’an-ı kerimin çok yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilmektedir. Hadis-i şerifte, (Aklı olmayanın dini de yoktur) buyurulmuştur. (Tirmizi)

Her insanın yaptığı ibadetin faydası kendisinedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir.) [Fatır 18]

(Benim ibadetime ALLAH’ın ihtiyacı yok) diye, yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına doktor, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, “Perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmaz” diyerek, perhiz yapmıyor. Evet doktora zararı olmaz, ama kendine zarar vermektedir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Tabibin bundan hiç zararı olmaz. Bunun gibi, (ALLAH’ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek ibadetten kaçanlar da, Cehenneme gider.

Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
(ALLAHü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzularına tabi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin, yaradanının gadabına, azabına düçar olur. Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever.

Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez. Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri Akaide uygun iman etmek, sonra haram, yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra, yapması emr olunan farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya İbadet etmek denir. Haramlardan sakınmaya Takva denir.) [c.2, m.11]


İnsan niçin yaratıldı? 'ı bilmek için mi? Kulluk için mi? Yoksa muhabbet için mi? Ma'neviyatta öncelik muhabbete mi, ma'rifete mi, yoksa ibadete mi verilmeli? - İnsanın yaratılışını gayesini gösteren üç ayetten ikisinde insanın boş yere yaratılmadığı (el-Müminûn.23/115) ve başıboş salıverilmeyeceği (el-Kıyame, 75/36) belirtilmektedir. Üçüncü ayette ise Teala "Ben insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım." (ez-Zariyat,51/56) buyurmaktadır. Ayette yaratılış gayesi olarak "kulluk" öne çıkmaktadır. Bu ayetin tefsirinde İbn Abbas'dan naklen "Beni tanısınlar" yorumu ile ma'rifet de yaratılış gayesini açıklayan bir kavram olarak devreye girmektedir. Ma'rifet de muhabbet için önemlidir. Bu yüzden diyoruz ki: Amaç kulluktur. Kulluk sevgi (muhabbet) ile olursa bir anlam kazanır. Kullukta sevginin yolu da marifetten (tanımadan) geçer. Öyleyse kul önce 'ı tanıyacak, sonra ibadet ve taatla O'nu sevecek ve o sevgi içinde kulluğa devam edecek. - İnsanın büsbütün dünyadan el etek çekmesi, kendini sadece ibadete vermiş olması gerekseydi insanı melek olarak yaratmaz mıydı? - İnsanın büsbütün beşerî sıfatlardan sıyrılması anlamında dünyadan el etek çekmesi beklenemez. Aslında insandan istenen ve beklenen, gönlündeki dünya sevgisini çıkarmak ve dünya-perest olmaktan kurtulmaktır. İnsanın dünya nimetleri içinde yüzmesi sevgisi gönle yerleşmedikçe zühde engel teşkil etmez. İnsandan melek olması elbette beklenemez. Ama insan nefsinin isteklerini frenlemesini öğrenmeyince tûl-i emele çabuk mağlûb olur. İnsandaki ebediyyet duygusu çoğu zaman hedef şaşırarak ebediyyeti dünyada ve dünyalık şeylerde sanmaktadır. Tasavvufta dünyaya karşı zühdde aşırı uyarı, bu sebepledir, insanları melek yapmak için değil
.

 
 
 
 

Copyright © 2008 WwW.OnceDinimiZ.Tr.gg  Tüm Hakları Saklıdır.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol